16 Ağustos 2011 Salı

Cesare Pavese


‘Bunalımda olmak’ tabiri, günümüzde sıklıkla kullanılıyor ve fakat, içi boş olarak. Popüler kültürün bir getirisi bu da: en basitinden, çözüm önerileri ‘satmak’ için, herkesin en ufak bir sıkıntısı, ‘bunalım’ olarak sunuluyor. Somut bir ‘bunalım’ tanımı yok ve olamaz da; ancak, bunalım diyerek adlandırılan bu ruh durumuna –meselâ- ‘sıkılmak’ diyemez miyiz biz?
Zira, bunalımda olmak, aslında varoluşsal bir problemi ifade eder ve içerir. Bu, gündelik’i tabii ki kapsar; fakat, o kadarla sınırlı değil.
Şairin kitap yazdığı neredeyse her kadın onu terketmiştir,bu da onu onulmaz bir karamsarlığa
itmekle kalmamış intiharına sebep olmuştur.Cesare Pavese,26 Ağustos 1950'de 21 tane uyku hapı alarak intihar etmiştir.Günlüğüne 'sözler değil artık,eylem' deyip kendi infazını gerçekleştirmiş dünyanın katlanılmazlığına dayanamayarak iz bırakarak aramızdan ayrılmıştır.
Bulantı’daki Roquentin’in yaşadıklarını düşünelim örneğin: varoluşçuluğun ana fikrini günlük pratiklere dökerek izah ettiği romanında Sartre’ın karakterine yaşattığı, bir can sıkıntısı mıdır, bunalım mıdır; ya da sadece bulantı mı…
Pavese, günlüklerinden oluşan “Yaşama Uğraşı” kitabında, içinde bulunduğu ruh durumunu, okuyana net olarak gösterir. Kitapta 1935’ten, yazarın yaşama veda ettiği 1950 yılına kadarki, uzun denebilecek bir dönem anlatılır: yazarın başarısı, başarısızlığı, dünyaya bakışı, kadınlarla ilişkisi, intihar üzerine düşündükleri, intihar teşebbüsleri ve intiharı…
Evet, ‘intiharı da görülebilir’ diyorum; çünkü Pavese, 18 Ağustos 1950 tarihinde yazdıklarından sadece sekiz gün sonra, küçük bir otel odasında uyku hapı alarak intihar etmiştir.
*
İntihar ederek hayata veda eden birçok yazarın, oyuncunun veya şarkıcının bu tercihi, hayattayken tüm yaptıklarının önüne geçmiştir. Pavese’de de böyle olmuştur. İntihar fikriyle yazarın bu yakınlığı, lisedeki tek yakın arkadaşının intihar etmesine bağlanır: Pavese, bu olayın etkisini hayatı boyunca taşımıştır.
İntihar fikriyle arasında böyle bir yakınlık hisseden birisinin sürekli ‘gelgitler’ yaşaması da zarurî ve tabiidir. 1946 yılında aldığı notlarda (o yıl) intiharı bir iki kez aklından geçirdiğini belirtir yazar; ancak, diğer taraftan da “Eğer yetmişine varırsan, o zaman da böyle olacak.” der.
“İntihar, şimdilerde, sadece bir gözden kaybolma yoludur. Ürkekçe, sessizce yapılır ve tam bir başarısızlığa uğrar. Artık bir eylem değil, sadece bir boyun eğmedir.” yazar Pavese. Onun dünyadan uzaklaşma isteğinde bir meydan okuma görülmez. Bir sığınmadır intihar, onun fikrinde: kendisini artık ifadesiz bulmanın bir sonucu. Emil M. Cioran, kendisini öldürüp öldürmemek onun elinde olduğu için, bunu yapmadığını belirtir, Pavese’nin aksine. Günlüğüne “İntiharın güçlüğü şurada: insanın ancak tutkuyu aşarak gerçekleştirebileceği tutkulu bir davranıştır intihar.” diye yazar Pavese bir gün ve burada dikkate değer bir çelişki vardır: sığınmak için intiharı düşünen, ölüme boyun eğen bir adamın, intiharı tutkulu bir eylem olarak görmesi yâni…
*
Cesare Pavese, karamsardır. Hayata bakışında bir kesinlik arayışı söz konusudur: hayatı bir toplama işlemine benzetir ve hata yapmayı da affedilmez bulur. Başlı başına bu yaklaşım bile, karamsarlığına bir açıklama olabilir belki de. Her konuda, bir ‘boşluk’ içerisinde görür kendisini ve çözüm üretemediği hususlarda, sığınmak için bulabildiği tek yer, ölüm’dür.
“Kurtuluşu kendi dışımdan bekleyecek bir noktaya geldim işte, hiçbir şey bundan daha belirsiz olamaz.” cümlesini not etmiştir yazar. Her cümlesinden, kendisini küçük gördüğü, önemsemediği ve ciddiye almadığı görülse de; diğer yandan, kendinden çok şey bekleyen ve bir şey bekleyeceği hiç kimsesi de olmayan bir adamdır Pavese… Yalnızdır. Yalnızlığını gidermek için, gece boyunca ayna karşısında oturacak kadar yalnız…
*
Pavese’nin hayatına giren kadınların, onun üzerindeki yıkıcı etkisi de her satırına yansımıştır. Birçok düşünür gibi, kadın eleştirisinde, kadınların maddiyatçılığından söz eder: “Hiçbir kadın para için evlenmez; bütün kadınlar, bir milyonerle evlenmeden önce, ona âşık olacak kadar kurnazdırlar.” diye yazar.
Kadın-erkek ilişkisine dair enteresan tespitleri vardır yazarın: genelde acımasızdır kadına karşı düşüncelerinde; zira, kendisine kadınlar tarafından çok acı çektirildiğine inanmaktadır. “Gençken, bir kadının acısını duyarız, olgunlaşınca, bütün kadınların.” diyen Pavese’nin günlüğünde, hayatına giren kadınlar, sadece isimlerinin baş harfiyle geçerler.
Cesare Pavese’nin hayata bakışındaki karamsarlık, yazı hayatına, yâni işine de aynı şekilde yansır. Şiirler ve romanlar yazan, çeviriler yapan ve giderek, İtalyan ve dünya edebiyatında kendisine sağlam bir yer edinen yazarın, yaptıklarıyla ilgili olarak da zaman zaman büyük buhranlara kapıldığı görülür:“Cehenneme kadar yolu var dehânın! Hepsinin canı cehenneme! Hayatımda hiçbir zaman ancak bir şaşkının yapabileceği şeylerden başka bir şey yapabildim mi?”
Bu sözler, hâkim düşüncesini anlatır Pavese’nin; fakat, bu noktada şuna dikkat çekmek elzemdir: yazarın kendisiyle ilgili bu ‘aşağılayıcı’ fikirleri, başarılı olup olmamasıyla ilintili değildir; kendi iç dünyasıyla irtibatlıdır. Başarılı olduğu ya da kendini başarılı gördüğü zamanlardaki notlarından birinde örneğin, “Kırk yaşındasın ve ününü yapmış durumdasın; kendi kuşağının en iyisisin ve tarihe geçeceksin… diyorlar…” yazmıştır ve buradaki ‘üç nokta’ bile, bu ‘başarılara’ ne kadar önem verdiğinin işaretidir.
Depresif tarzıyla öne çıkan şair ,bir ara anti-faşist
eylemler nedeniyle tutuklanmış ardından 'hapis'
romanını yazmıştır.
*
Pavese’nin felsefesine dair bir tutarlılık görülmez günlüklerinde: hâlet-i ruhiyyesine göre değişir yazdıkları. “Gündelik hayat, şimdiki zamanda, düşünce ve hayal dünyasında, yaşanan hayat ise geçmişte yer alır.” cümlesini kuran birisinin, aynı zamanda “Çocuk olmanın hiçbir güzel yanı yoktur; yaşlandığımız zaman, çocuk olduğumuz günleri hatırlamaktır güzel olan.” diyebilmesi enteresandır.
Gerçek hayatın, hayal olmasına bir anlam verildiğini varsayarsak eğer; ikinci cümleyi nereye koymalı? Yazarın ikinci cümlesi, basbayağı bir ‘zaman’ vurgusudur ve şimdiki zaman’ın önemini anlatır.
Zikredilen zaman vurgusunu, “Günleri değil anları hatırlarız” diyerek, en halis bir şekilde anlatan Pavese, “Yaşamak, uzun bir toplama işlemi gibidir, arada bir toplama yanlışı yaparsan, doğru sonucu hiçbir zaman bulamazsın.” diyerek, yazdıklarında yine bir çelişki sergilemektedir. An’lardan müteşekkil bir hayatın, ki bunu yazar kendisi vurgular, içerisinde hataya yer vermiyor veremiyor olması, anlaşılır bir şey değildir; zira, hayat’ın bütünü diye bir kavram, aslında ortada kalmamaktadır.
Pavese’nin metinlerinde geçen ‘başlangıç’, ‘başlama’, ‘son’ ve ‘eylem’ kelimeleri de aynı ‘çelişki bütünlüğü’ içerisinde değerlendirilebilir. Çünkü yazarın çelişkileri, aynı problemlerinden mülhem ve kaynaklıdır.
Bir baş ve bir son’un olduğunun sürekli üzerinde duran Pavese’nin en doğru vurgusu, bu noktada ‘eylem’ olarak görülmektedir. “Şu noktayı iyi düşün: intihar, şimdilerde sadece bir gözden kaybolma yoludur. Ürkekçe, sessizce yapılır ve tam bir başarısızlığa uğrar. Artık bir eylem değil, sadece boyun eğmedir.”
Hayata dair bir şey varsa eğer sorgulanması gereken, o da denemektir. Oldu, olmadı, olmuyor, olmayacak ve sair yargılar, görecelidir. Denemek, iş’i içerir: kısaca, Pavese’nin anlattığı eylem’dir.
Pavese’nin 18 Ağustos 1950 tarihli notu şöyledir: “Kolay sanmıştım ilk düşündüğümde. Zayıf kadınlar yapmıştı bu işi. Alçakgönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil. Tiksiniyorum bütün bunlardan. Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım…”
Eylem, intihardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder