7 Mayıs 2012 Pazartesi



Müthiş bir kurgu , harika müzikler ve nefis bir son.Çok güzel bir film.


30 Nisan 2012 Pazartesi

Freakonomics




2005 yılında çıkan , New York Times yazarı Stephen Dubner ve Chicago Üniversitesi ekonomi profesörü Steven Levitt’in ortaklaşa yazdığı Freakonomics  ,  iktisadın matematiğine uğramadan onu hayatın içindeki yansımalarıyla anlatan oldukça eğlenceli , okunması gereken bir kitap.

            

Çıktığı yıl ‘bestseller’ olan kitap 6 bölümden oluşmakta :

1)      What do schoolteachers and sumo-wrestlers have in common ?
2)      How is the Ku Klux Klan like a group of Real-Estate Agents ?
3)      Why do drug-dealers stil live with their moms ?
4)      Where have all the criminals gone ?
5)      What makes a perfect parent ?
6)      Perfect Parenting , part II ; or : Would a Roshanda buy any other name smell as sweet ?

Her bölüm sorduğu ilginç sorulara en düşünülmeyen cevapları mantık sınırları içerisinde , hayret ettirerek veriyor.Ekonomiyi bir öngörü aracı olarak tanımlayan Levitt , öyle olduğu sanılan ama aslında öyle olmayan olayları ekonomi terimlerine girmeden  yaptığı deneyler , araştırmalar ve kendi deyimiyle ‘yalan söylemeyen numaralarla’ açıklıyor.Bu açıdan kitap isminden de anlaşılacağı gibi ekonominin freak yanıyla uğraşırken böylece ekonomi bilen bilmeyen herkese hitap ediyor.

Kitabın içinden derine inmeden iştah açıcı birkaç noktaya değinmek gerekirse ;

Teşviğin hayatımızı nasıl şekillendirdiğine önemli ölçüde dikkat çeken kitap çarpıcı örnekler veriyor :Maddi teşviğin bir örneği olarak ; yapılan araştırmada emlakçılar kendi evlerini sattıklarında başkalarının evlerini sattıklarından daha uzun süre bekliyorlar ve daha pahalıya satıyorlar.Evi daha pahalıya satmak için beklemeleri aldıkları komisyon artışına değmiyor.Fakat , kendi evlerini satarken aynı para direkt ceplerine girdiği için biraz beklemeyi göze alıyorlar.
Chicago üniversitesinde dersleri C ve üzeri olan her öğrenciye 50 dolar ve limuzinle gezinti ödülü veriliyor ve öğrencilerin çoğunun bu maddi teşviğe olumlu yanıt vererek ders notlarını yükselttiği görülüyor.

Amerika’nın Irak işgali sırasında Amerikan gazetelerinin Irak işgalini meşru göstermek için Irak’ta bulunan kitle imha silahlarına dikkat çekmeleri  siyasi-toplumsal teşviğin güzel bir örneği olarak göze çarpıyor.



Kitabın verdiği bazı istatistiki bilgiler ‘ Conventional Wisdom ‘ olarak bilinen bazı konularda halk arasındaki yaygın anlaşıyışı tamamen çökermeye de yarıyor.Örneğin ; yapılan araştırmaya göre Amerika’da uyuştucu alışverişi sırasında yaşanan ölümlerin sayısı , idam sehpasında yaşanan ölümlerin sayısından fazla çıkıyor.Bir başka ilginç istatistik ise ; her sene yüzme havuzunda ölen çocuk sayısının silahla ölen çocuk sayısından yüksek olması ama ailelerin çocuklarını yüzme havuzu olan komşularına oynamaya gönderip evlerinde silahı olan diğer komşularına göndermemeleri.Bu durumu ‘kontrol’ prensibiyle açıklayan Princeton’dan Peter Sandman , kontrol edebildiğimiz risklerin bize kontrol edemediklerimizden daha az korku verdiğini söylüyor.Basit olarak restorandayken yemek hakkında ‘acaba hangi koşulda pişirildi ‘ endişesinin evde her şey kendi kontrolümüz altındayken yok olması bu duruma örnek olarak verilebilir.

What makes a perfect parent bölümünde çocuğun geleceğini ailenin ona vereceği ismin mi belirleyeceği yoksa verilen ismin çocuğun geleceğini anlatan bir gösterge mi olduğu ilginç veriler eşliğinde tartışılıyor.


Gördüğü yoğun ilginin ardından SuperFreakonomics adıyla devamı niteliğinde bir kitap daha çıkmış ve Freakonomics furyası www.freakonomics.com blogu ile devam etmiştir.2010 yılında kitabın içindeki görünmeyen gerçeklerin ünlü yönetmenler tarafından eğlenceli bir belgesel haline getirildiği Frekonomics (2010) çıkmış ve ekonominin freak yanı görsel olarak sunulmuştur.



‘Görünmeyen Ekonomi Dünya Gerçekte Nasıl İşliyor?’ adıyla Boyner yayınlarından çıkan versiyonu da mevcut olan kitabın İngilizce seviyesi çok zor olmadığından İngilizce aslından okumanın daha eğlenceli ve zevkli olacağı kanaatimdeyim.

Son tahlilde Freakonomics , herhangi bir konu hakkında alelade cevaplar bulmaktansa esas olanın doğru soruları sormak olduğu mottosuyla hareket eden , ilginç istatistikler ve freak bilgilerle gayet eğlenceli bir üsluba sahip , okunması şiddetle tavsiye edilir bir kitap olarak karşımıza çıkıyor.



Bu da belgeselin trailer'ı

27 Nisan 2012 Cuma

The Raven



Hikayelerinin izinden giden seri cinayetler sebebiyle polisin Edgar Allen Poe ile bir seri katili yakalamak için işbirliği yapmasını konu alan film bugün itibariyle vizyonda.


25 Nisan 2012 Çarşamba

Piano Stairs


wanna be fit , try stairs not escalator..

Bottle Bank Machine


Bottle Bank machine..

Can we get more people to put their bottles into bottle bank instead of throwing them up by making it fun to do ?

The World's Deepest Bin



Can we get more people to throw their rubbist in the bin by making it fun to do ?

Frekonomics Video


Why do most people die at the beginning of the month ?

Steven Dubner , author of Frekonomics , explains this meaningfully and awkwardly..

Have fun..

Noah ( 2014 )


Darren Aronofsky'nin Nuh Peybamberi konu alan yeni filmi.

2014'te vizyona girmesi bekleniyor.Nuh Peygamberi Russell Crowe oynayacak.

To Rome With Love



Woody Allen 'ın Midnight in Paris'ten sonraki yeni filmi.

Oyuncu kadrousu muhteşem : Penelope Cruz , Roberto Benigni , Jesse Eisenberg ,Woody Allen =)

Türkiye'deki gösterim tarihi belli değil.


24 Nisan 2012 Salı

Shame (2011)



Shame Steve McQueen'in ikinci filmi.Müstehcenlik filmin her anında karşımıza çıksa da utancın da özünü oluşturuyor.O yüzden film bitince akılda utancın çarpıcılığı kalıyor ki anlatılmak istenen de aslında bu.

Hunger kadar çarpıcı olmasa da etkili mesajları olan güzel bir film.Başrolün performansı ise muhteşem.



22 Mart 2012 Perşembe


"Hepimiz nar taneleri gibiyiz. Bizi bir arada tutan kabuk; birbirimize duyduğumuz inançtır. Peki ya o kabuk çatlar ve adalet duygumuz kaybolursa. Ya her insan kendi adaletini aramaya başlarsa... Çatlayan bir nar gibi taneler her yere yayılmaz mı?".


Nar , afişi seyirciler tarafından belirlenen ve kendini sırf bunun için bile merak ettiren sadece 4 oyuncunun rol aldığı düşük bütçeli ama derdi büyük bir film.Ümit Ünal filmi anlatmak istemediğini o yüzden yukardaki açıklamayı verdiğini söylemişti Nar'ın Ankara Uluslararası Film Festivali gösterimi sonunda yapılan söyleşide.Nar ,  gerçekten de anlatılsa hemen bitecek gibi duran ama tartışılsa , üzerinde düşülse hiç bitmeyecek bir hikayesi ve anafikri olan izlenmesi gereken filmlerden.

Bu da söyleşiden ;)

21 Şubat 2012 Salı

Soğuk Bir Berlin Gecesi



''Bir yanda; Avrupa’nın ortasında uygar bir kentte, uygar insanlar arasında dili, dini ve kültürü farklı olduğu için yabancı konumuna düşen daha doğrusu düşürülen, dışlanan, ötekileştirilen Tarık’ın bu insanlara sorduğu soru.
Neyi seversiniz siz? Arabalarınızı seversiniz, köpeklerinizi seversiniz, ha birde biralarınızı yudumlamayı seversiniz.

Diğer yanda; yine aynı Tarık’ın kendisini tutkulu bir aşkla seven, çevre baskısına karşı onu kanatları altına alan Katrine, zaman zaman ilkellik boyutuna varabilecek zaafları yüzünden pis kokan bir aşk yaşatan olaylar örgüsü…''




Şinasi sahnesinin o güzel atmosferinde izlenilmesi gereken içimizi ısıtan bir oyun : 'Soğuk Bir Berlin Gecesi'. 2 perde olan ve 2 saat süren oyun , gerçekten olağanüstü performans gösteren oyuncularla birlikte bir an bile sıkmadan geçip gidiyor . Birinci perde ; olayların girizgahı gibi olduğu için çok akıcı geçmiyor ama ikinci perde akıldaki tüm soru işaretlerini silip müthiş bir sonla bitiyor. Elleriniz oyuncuları alkışlamaktan kızarırken 'oyun keşke bitmeseydi ' diye düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz .




Türk-Alman ilişkileri ve ötekileşen azınlık problemine ailevi açıdan bakan izlenilmesini hararetle tavsiye edeceğim bir Devlet Tiyatroları oyunu : ''Soğuk Bir Berlin Gecesi''

13 Şubat 2012 Pazartesi

BAFTA ödülleri 2012



İngiltere’nin başkenti Londra’daki tarihi opera binası Royal Opera House’da yapılan ödül töreninden önceki kırmızı halıda renkli görüntüler yaşandı. Meryl Streep, Michelle Williams, Christina Ricci, Penelope Cruz, Judi Dench, George Clooney, Brad Pitt, Ralph Fiennes, Daniel Radcliffe, Martin Scorsese gibi ünlüler birbirinden şık kıyafetlerle kırmızı halıda boy gösterdi.


Fransız yapımı sessiz film "The Artist" en iyi film başta olmak üzere aday olduğu 12 kategorinin 7’sinde kazanarak geceye damgasını vurdu. Filmin erkek oyuncusu Jean Dujardin, en iyi erkek oyuncu ödülünü alırken, filmin yönetmeni Michel Hazanavicius en iyi yönetmen ödülünün sahibi oldu.


Amerikalı aktris Meryl Streep ise, İngiltere’nin ilk kadın Başbakanı Margaret Thatcher’ı canlandırdığı "The Iron Lady" filmindeki rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü.
     
          BAFTA ödüllerinin kategorileri ve kazananlar şöyle:


         En İyi Film: The Artist
         En İyi Kadın Oyuncu: Meryl Streep- The Iron Lady
         En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin- The Artist
         En İyi Yönetmen: Michel Hazanavicius- The Artist
         En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer- The Help
         En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer- Beginners
         En Orijinal Senaryo: The Artist
         En İyi İngiliz Filmi: Tinker Tailor Soldier Spy
         En İyi Yabancı Film: The Skin I Live in
         En İyi Animasyon Filmi: Rango
         En İyi Uyarlama Senaryo: Tinker Tailor Soldier Spy
         En İyi Prodüksiyon Tasarımı: Hugo
         En İyi Görsel Efekt: Harry Potter and Deathly Hallows (2. bölüm)
         En İyi Makyaj ve Saç: The Iron Lady
         En İyi Kostüm Tasarımı: The Artist
         En İyi Sinematografi: The Artist
         En İyi Montaj: Senna
         En İyi Ses: Hugo
         En İyi Müzik: The Artist
         En İyi Kısa Animasyon: A Morning Stroll
         En İyi Kısa Film: Pitch Black Heist


Gece, ünlü Galli şarkıcı Tom Jones’un James Bond filmlerinden bir şarkıyı seslendirmesiyle başlarken, ödül töreninin sunuculuğunu İngiliz komedyen ve aktör Stephen Fry yaptı.


Her yıl Oscar ödül töreninden iki hafta önce verilen BAFTA ödülleri, Oscar alabilecekler ile ilgili ipucu niteliği taşıyor.


HABERTURK
   

Caesar Must Die



Berlinale'de Paolo ve Vittorio Taviani Kardeşler'in 'Sezar Ölmeli' filmi önceki güne damga vurdu. Mahkûmların sahnelediği bir oyunun hikâyesi

Paolo ve Vittorio Taviani Kardeşler’in Berlin’de En İyi Yönetmen ödülünü almaları sürpriz olmaz. Daha festivalin ikinci gününde böyle bir yorum yapmak biraz iddialı olabilir ama Taviani Kardeşler’in birlikte yönettikleri 76 dakika uzunluğundaki ‘Sezar Ölmeli/ Ceasar Must Die’, gerçekten çok farklı, etkileyici ve çok yenilikçi bir film. 

Azılı mahkûmların tutulduğu bir hapishanede, mahkûmların rehabilitasyonu amacıyla bir tiyatro oyununun sahneye konması planlanıyor. Önce oyuncular seçiliyor, seçim sırasında mahkûmların bir kez hüzünlü, bir kez de hiddetli olarak adlarını, soyadlarını, doğdukları yeri ve doğum tarihlerini kamera karşısında söylemeleri isteniyor. Sonra provalar başlıyor ve tam bu sırada izleyicide “Bu da ne, yine sıkıcı bir Shakespeare uyarlaması mı izleyeceğiz?” düşüncesi oluşuyor. Filmin en güçlü yanı sanırım bu, çünkü böyle düşünen izleyiciler film ilerledikçe çok utanıyorlar. 
Shakespeare’in ‘Julius Sezar’ını bir hapishanede mahkûmlara oynatmak ve tüm hazırlık sürecini filme almak şüphesiz çok zekice bir düşünce. Taviani Kardeşler bir arkadaşlarının hapishanede izlediği oyunda ağladığını öğrenince gidip oyunu izlemişler ve mahkûm-oyuncuların kendilerini Dante ile özdeşleştirdiklerini ve oyun ile kendi yaşamları arasında bağlantı kurabildiklerini fark etmişler. Sonra mahkûmlardan ve eski mahkûm oyunculardan oluşan bir ekiple çekimlere başlanmış. 
Taviani Kardeşler gösterimden sonraki basın toplantısında hayatları boyunca Shakespeare’den çok yararlandıklarını, onu bir baba, kardeş, bir oğul gibi gördüklerini söylediler. Artık çok yaşlandıkları için Shakespeare’i biraz değiştirerek sinemaya uyarlama hakkını kendilerinde bulduklarını, Julius Sezar oyununun da bir hapishanede sahneye konmak için çok uygun olduğunu belirttiler. Hapishanede çalışmaya başladıktan sonra hapishaneyi daha iyi anlayabildiklerini ve oranın Amerikan filmlerinde gösterildiği gibi olmadığını fark ettiklerini eklediler. Mahkûm-oyuncular geçmişte yaşadıklarını da rollerine taşıdıkları için gerçek oyunculardan çok farklıymışlar. Brütüs’ü oynayan oyuncu sekiz yıl yattıktan sonra çıkmış ve rol teklif edildiğinde tekrar hapishaneye dönmüş. 

Hayatları da değişti 
Taviani Kardeşler deneme çekimlerinde Shakespeare’in birçok mesajı olduğunu fark etmişler. Mahkûmlar cezalarını çekerken oynadıkları bu oyunda bir türlü affedilme dileğini de dile getiriyorlarmış. Çekimler altı ay sürmüş, filmde rol alan bir mahkûm halen oyuncu olarak çalışmaktaymış, hapishaneden çıkan bazı mahkûmlar da bir tiyatroda çalışıyorlarmış. Bazıları ise hâlâ cezalarını çekiyorlarmış. Bu arada filmde rol alan iki mahkum yazdıkları kitaplarla ses getirmişler. 
Eğer bir filmden çıktıktan sonra bir replik beyninizi sürekli meşgul ederse o film iyi bir filmdir: Mahkûm-oyunculardan biri filmin sonunda şöyle diyor: “Sanatla tanıştığımdan beri bu hücre benim için bir hapishaneye dönüştü.”
Ahmet Boyacıoğlu - Radikal 13.02.2012

If Ankara'nın tavsiye edilenleri



AltYazı dergisinden ; 2-6 Martta Ankara'ya gelecek If Bağımsız Filmler Festivali üzerine , bakılmadan geçilmemesi gerekenler :


Anahtar Deliği (Keyhole)
Yönetmen: Guy Maddin
Mafya babası Ulysses Pick evinde genç bir kızın cesedi ve elleri kolları bağlı genç bir adamla karşılaşır. Evde dolaşarak karısını bulmaya çalışan Ulysses’in yolculuğunu epik bir dille anlatan Maddin, Anahtar Deliği’nde yine sessiz sinema estetiğiyle gerçeküstücülüğü bir araya getiriyor. Yönetmenin sıkı takipçileri zaten kaçırmayacaktır. Sinema salonunda henüz bir Maddin filmi izlemeyenler için ise eşsiz bir deneyim olacağı kesin.


Ayakta Ölmek (Morir de Pie)
Yönetmen: Jacaranda Correa
Ayakta Ölmek, Meksika’da yaşayan transseksüel Irina Layewska’nın yaşam öyküsünü, anlatıyor. Irina’nın çocukluğuyla başlayan belgesel, devrimci mücadeleye katıldığı sürece kadar uzanıyor. LGBTT bireylerinin hakları için mücadele eden Irina’nın oldukça mitleştirilerek anlatılabilecek öyküsü yönetmen Correa’nın ellerinde soğukkanlı ve olgun bir yapıma dönüşüyor.


Denizde İki Yıl (Two Years at Sea)
Yönetmen: Ben Rivers
Deneysel sinemacı Ben Rivers’ın son filmi Denizde İki Yıl, ormanda yaşayan yaşlı bir adamın günlük yaşamından bölümler sunuyor. Antika bir kamerayla çekilen ve negatif üzerinde kare kare oynanarak son hali verilen film, yer yer David Lynch ve Guy Maddin filmlerini hatırlatıyor. Etnik müziklerle örülü stilize görüntüler eşliğinde ilerleyen yapımı deneysel film meraklılarının kaçırmaması gerek.


Empire North
Yönetmen: Jacob Boeskov
11 Eylül sonrası insanların üzerine GPS çipleri saplayarak kolayca takip edilmelerini sağlayan, sahte bir silah tasarlayan Danimarkalı sanatçı Jakob Boeskov Çin’de bir fuarda tanıttığında büyük talep gören “performans ürünü”nü bir adım öteye taşıyarak bir belgesele dönüştürmüş. Kurduğu sahte şirketin adı da olan Empire North, dünyaya distopik ve oyunbaz bir bakış atıyor.


Haftasonu (Weekend)
Yönetmen: Andrew Haigh
Bir gay barda tanışıp geceyi beraber geçiren Russell ve Glen’in bütün bir haftasonu boyunca bol sohbet ve tartışmayla gelişen ilişkisini anlatan Haftasonu, Andrew Haigh’in ikinci uzun metrajlı filmi. İki eşcinsel erkeğin kendileriyle ve toplumla yüzleşmelerine vesile olacak iki gününü bol diyaloglu bir senaryoyla anlatan Haigh, eşcinsel sinemada şu ana kadar oluşturulan bütün stereotipik kodları yıkarak incelikli bir filme imza atıyor.


Kapıları Pencereleri Açalım (Abrir Puertas y Ventanas)
Yönetmen: Milagros Mumenthaler
Locarno Film Festivali’nden hem Altın Leopar hem FIPRESCI ödülleriyle dönen yapım Milagros Mumenthaler’in ilk uzun metraj filmi. Yönetmen kamerasını, her biri kayıp duygusuyla farklı biçimde baş etmeye çalışan üç kız kardeşin ev içi yaşamına çeviriyor. Lucrecia Martel sinemasını hatırlatan Kapıları Pencereleri Açalım festivalin öne çıkan yapımlarından. 


Karanlık At (Dark Horse)
Yönetmen: Todd Solondz
Otuzlarında hâlâ ailesiyle yaşayan oyuncak koleksiyoncusu Richard ile ailesinin “karanlık at” diye adlandırdığı Miranda arasındaki aşkı anlatan Todd Solondz’un yeni filmi, yönetmenin diğer filmlerinin aksine tek bir karaktere odaklanıyor. Solondz’un olgunluk dönemi filmi olarak adlandırılan yapımın yönetmenden beklenmeyecek kadar güvenli sularda yüzdüğü söyleniyor. Fakat ne olursa olsun Solondz’un filmini görmek gerek.


Kuralsız Hayat (Si Piu)
Yönetmen: Johnnie To
Bir tefeci, onun hesaplarını yöneten bankacı, tefeciyi öldürme planı yapan bir gangster ve cinayeti araştıran polis memurunun hikayelerini iç içe geçirmeden anlatan film, karmaşık öyküsüne ve hiç dinmeyen temposuna rağmen seyircisini öyküsünün içine çekmeyi başarıyor. Ekonomik kriz sonrası farklı kesimlerden insan portreleri sunan Kuralsız Hayat çok öykülü filmlerde görmeye alışık olduğumuz kadercilikten uzak duruyor ve alt metni sağlam keyifli bir tür filmine dönüşüyor.


Proje Nim (Project Nim)
Yönetmen: James Marsh
Teldeki Adam (Man on Wire, 2008) filmiyle Oscar kazanan yönetmen James Marsh’ın son filmi Proje Nim, işaret dilini öğrenmeye çalışan bir şempanzenin öyküsünü anlatıyor. İnsanların şempanzeye yaklaşımındaki ürkütücü kibri ön plana çıkaran yönetmen, insanın kendini doğadaki konumlandırışı üzerine kafa yoruyor.


Sığınak (Take Shelter)
Yönetmen: Jeff Nichols
Orta Amerika’da kızı ve karısıyla sakin bir banliyö hayatı yaşayan Curtis gördüğü rüyalar sonrası gerçekle halüsinasyonlar arasındaki ayrımı kaybetmeye başlar ve yaklaştığını iddia ettiği fırtınaya karşı bir sığınak inşa etmeye girişir. Amerika’nın ekonomik kriz sonrası yaşadığı paranoyanın mikro bir dışavurumu olarak görülebilecek film, ustalıklı yönetimi ve Michael Shannon’ın performansıyla öne çıkıyor. Jeff Nichols, korku sinemasının bütün kodlarını kullanarak hem başarılı bir tür filmine imza atıyor hem de Orta Amerikalı bir işçi ailesinin travmasını layıkıyla perdeye taşıyor.


* AltYazı dergisinden alıntıdır

R.I.P Whitney Houston


8 Şubat 2012 Çarşamba

28 Ocak 2012 Cumartesi

Once


''soundtrack'ın filmi''

Film boyunca müzik dinlemek ve dinlediğini izlemek isteyenler için sımsıcak bir film , şarkıların filmi ''Once''..

Kırık bir Takamine gitarla giden sevgili için yazılan enfes şarkılar ve senaryosu şarkı sözleri olan bir film..izlemeden ya da dinlenmeden =) geçilmemesi gerekenlerden..8/10

Fragman yerine bu şarkılar daha iyi ;)

Not: Filmdeki müziklerin sahibi olan grup : The Frames-solisti başroldeki Glen Hansard..

                                           En iyi film müziği Oscar'ı alan enfes şarkı..


                                   



27 Ocak 2012 Cuma

15.Uluslararası Ankara Caz Festivali


15. kez gerçekleştirilecek olan Ankara Caz Festivali’nin bu yılki teması ''Cazın Nabzı'' , Pulse of Jazz. Ankara Caz Derneği’nin yıl içinde yaptığı en büyük etkinlik olan festival,  LEO Etkinlik Yönetimi ve İletişim tarafından gerçekleştiriliyor.
20 Ocak 2012 tarihinde İtalya Büyükelçiliği’nin ev sahipliğinde yapılacak olan açılışa, festivalin yapılması için destek sağlayan kurumlar, şirketler, elçilikler ve destek veren basın kuruluşlarının Ankara Temsilcileri katılıyor. Törenin sonunda İlham Gencer Solo/Erdinç Aktuğ Quartet sahne alacak.
Festivalde, 2 Şubat- 25 Şubat 2012 tarihleri arasında birbirinden ünlü isimler sahne alacak.  Festivalin gelenekselleşmiş açılış ve protokol konserini, her sene olduğu gibi Hava Kuvvetleri Komutanlığı Cazın Kartalları Orkestrası verecek. Orkestraya Türk caz davulcularının en önemli isimlerinden Durul Gence eşlik ediyor. Okay Temiz Project, Burhan Öcal Tuluğ Tırpan Duo ve Volkan Öktem feat. Laço Tayfa Türk cazının davul – perküsyon projeleri olarak festivalde yer alıyor. İtalyan ve Afrikalı müzisyenlerden oluşan perküsyon grubu Odwalla, Avusturya’dan Michaela Rabitsch&Robert Pawlik Quartet   performanslarını sergileyecekler. Türk, Alman ve Hintli müzisyenlerden oluşan Tamburi Mundi Project: The Rhythms in Dialogue farklı kültürlerden ritimleri özgürce sentezleyen bir projeyle izleyenlerin karşısında olacak.  Kerem Görsev Trio & Allan Harris, albümlerindeki parçalardan oluşan bir konserle festivalde yer alıyorlar. Bu seneki festivalin kaçırılmaması gereken konserlerinden biri de Turkophony Allstars feat. Dave Weckl. Buzuki Orhan olarak da bilinen Orhan Osman’ın Anadolu ritimlerini ön plana alarak yaptığı besteleri Dünya’nın çeşitli yerlerinden müzisyenlerle yorumladığı projede davulda Dave Weckl, bas gitarda Kai Eckhart, akustik ve elektro gitarda Chris Paul Robinson, klarnette Stavros Pazarentsis, neyde Serkan Bağkesen var.

11.Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali



Tahrir'den Occupy'a kadar dünyayı çalkalayan sokak hareketlerinin damgasını vurduğu bir yılın ardından 11. si yapılacak olan !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali de seyircisini 'Hareket'e davet ediyor! Yılın en çok konuşulan ödüllü bağımsız filmleri ve yönetmenlerini izleyiciler ile buluşturacak olan festival, her zamanki gibi ilginç konukları, renkli partileri ve eylem-odaklı atölye çalışmaları ile dolu bir program sunuyor. Üstelik filmler bu yıl İstanbul ve Ankara 'nın ardından İzmir'e de gidiyor!

Festival 16-26 Şubat tarihleri arasında AFM Fitaş Beyoğlu, Maçka G-Mall, AFM İstinye Park ve AFM Caddebostan Budak, 1-4 Mart tarihlerinde Ankara CEPA'da, 2-4 Mart tarihlerinde İzmir Balçova KİPA'da gerçekleşecek.

Seçkide yer alan filmler bol ödüllü Blissfully Yours (Apichatpong Weerasethakul), aykırı İsrailli Yönetmen Avi Mograbi'den Avenge But One of My Two Eyes, Locarno'da Gümüş Leopar ödüllü Curling (Denis Côté) ve Cannes En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu ödüllü L'humanite (Bruno Dumont). Alexander Payne'in senenin en çok konuşulan ödül rekortmeni filmi The Descendants / Senden Bana Kalan, Jeff Nichols yönetmenliğindeki Cannes dahil 10 ödüllü Take Shelter / Sığınak, Evan Glodell'in mucize Yönetmen olarak tanınmasını sağlayan Bellflower / Arıza Aşk, Jonathan Levine ve Seth Rogen'ı gerçek bir kanser hikayesinin komediyle karışık dram uyarlamasında bir araya getiren 50/50 / Şansa Bak Hit Filmler'den sadece bazıları.
                   
                 


Michelle Williams'ın iki aşk arasında kaldığı Take This Waltz / Bu Dans Senin , tarihimizin en radikal çevreci grubunun hikayesini anlatan If A Tree Falls: A Story Of The Earth Liberation Front / Eğer Bir Ağaç Devrilirse: Yeryüzü Özgürlük Cephesi'nin Hikayesi , 60'ların ve Ken Kesey ile Marry Pranksters'ın ruhunu orjinal görüntülerle belgeselleyen Magic Trip / Sihirli Yolculuk , Todd Solondz'un Venedik, Locarno ve Toronto'dan ödülle gelen yeni filmi Dark Horse / Kara At, Sundance, SXSW ve Locarno gezgini Azazel Jacobs filmi Terri / Terri de Hit Filmler arasında.

12. Uluslararası Ankara Öykü Günleri



"12. Uluslararası Ankara Öykü Günleri" 10-14 Şubat tarihleri arasında Ankara'da gerçekleşecek. Öykü Günlerinde, 50'nin üzerinde öykü edebiyat meraklılarıyla buluşacak.

12. Uluslararası Ankara Öykü Günleri, 10 Şubat Cuma günü Suzan Bilgen Özgün'ün "Babasız" öyküsüyle başlayacak. Ankara Olgunlar Sokak, Kafka Cafe'de düzenlenecek etkinlikte, öykülerin yanı sıra paneller de yapılacak. Öykü Günlerinde, 50'nin üzerinde öykü edebiyat meraklılarıyla buluşacak.

Etkinlik boyunca "Minimal Öyküler, Edebiyat Yaşamın Saldırılarına Karşı Bir Savunma Olmaktan Çıktı mı? ya da Yazar İdeasız Ne Yazar?, Edebiyatın Puslu Sokaklarında Çığlık, Roman Yazma Serüvenleri, Edebiyat Ortamında Öykü Grupları" adlı paneller yapılacak.

23.Ankara Uluslararası Film Festivali



Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nca 15-22 Mart 2012 tarihleri arasında yapılacak olan 23.Ankara Uluslararası Film Festivali’nin Ulusal Kısa Film ve Ulusal Uzun Film Yarışmalarının öneleme sonuçları belli oldu.

23 filmin başvurduğu uzun metraj yarışmada Oğuz Onaran, Seçil Büker ve Ruken Öztürk’ten oluşan ön seçici kurul, Ramin Matin’in ‘Canavarlar Sofrası’, Caner Erzincan’ın ‘Mar’, Murat Saraçoğlu’nun ‘Yangın Var’, M. Tayfur Aydın’ın ‘İz’, ‘Ümit Ünal’ın ‘Nar’, Serkan Acar’ın ‘Aşk ve Devrim’, Yüksel Aksu’nun ‘Entelköy Efeköy’e Karşı’, Hasan Tolga Pulat’ın ‘Güzel Günler Göreceğiz’ ve Erdal Rahmi Hanay’ın ‘Hicaz’ filmlerinin yarışmada yer almasına karar verdi.

Festivalde ayrıca kısa film bölümünde kurmaca dalında 12, deneysel dalda 9, canlandırma dalında ise 8 film yarışacak.

kaynak: Radikal


Göksel-Acıyor (2012)


Göksel'in yeni albümü..

Little Miss Sunshine



''Sizce kazanan kim?''


Little Miss Sunshine adlı güzellik yarışmasına kızlarını götürmek için vosvos otobüsle yola çıkan bir ailenin yol maceraları ve kaybettikleri üzerine güzel bir film.Basit bir hikaye gibi görünse de aslında hayatı olduğu gibi yaşamamızı öğütleyen mottosuyla bitişinde yüzünüzde güzel bir tebessüm bırakmayı başarıyor.2 Oscarlı Little Miss Sunshine vakit ayırılabilecek filmlerden..7.5/10

ufaklık pek bi şirin =)


22 Ocak 2012 Pazar

Ides of March



Ides of March , Amerika'nın başkanlık seçimlerinde dönen entrikaları ve onurdan şereften bahseden başkanların ne mal olduğunu gözler önüne seren güzel bir film.İlk yarım saat biraz sıkıcı geçse de filmin temelini oluşturan sümen altı oyunlar yavaş yavaş ortaya çıktıkça sürükleyici bir hal alıyor film , bu açıdan iki bölüme ayırmak yanlış olmaz.Ryan Gosling ve George Clooney'in performanslarına diyecek yok , filmin her şeyini şekillendiren Steve - Morris diyaloğunda ikisinin de oyunculuğu muhteşem..


Good Night, and Good Luck , Leatherheads , Confessions of a Dangerous Mind filmlerinin yönetmeni George Clooney'nin yeni filmi Ides of March , kirli Amerikan siyaseti hakkında bir şeyler öğrenmek ve Ryan Gosling izlemek isteyenler için izlenebilir bir film..7/10

17 Ocak 2012 Salı

Moneyball


Sinemada sıfırdan bir takımı alıp en yükseğe çıkarma çokça işlenen bir konudur fakat 'Moneyball' bu klişeyi Brad Pitt'in müthiş performansıyla aşan 'kazanma sanatı' gibi bir mottoyla yola çıkan bir film.Gerçek bir hikaye için 130 dakikanın sıkıcı olabileceği ilk başta düşünülse de akıcı ve yer yer matrak yanlarıyla film kendini izletmeyi başarıyor.Paranın hakim olduğu düzende doğru seçimler ve cesur kararlarla neler yapabileceğini , ''kazanma sanatını'' anlatan ''Moneyball'' vakit ayrılabilecek güzel bir film..8/10


''seninle çok uğraşıyorlar biliyorum ama sınırları zorlayan ilk kişi, işin ceremesini çeker. her zaman böyle oldu. sadece işin ticari yönünü tehdit etmiyorsun. kafalardaki kalıpları, oyunun ezberini tehdit ediyorsun. yaşam standartlarını, işlerini tehdit ediyorsun. alıştıkları hayatı tehdit ediyorsun. ne zaman böyle bir şey yaşansa ister bunu yapan devlet olsun ya da iş hayatından biri olsun, kontrolü elinde tutan insanlar düğmeye basar ve içindekileri kusarlar.''

Lenka - The Show


Moneyball filminden güzel bi şarkı..

16 Ocak 2012 Pazartesi

15 Ocak 2012 Pazar

Incendies


'' Bir artı bir hiç bir eder mi , Jeanne? ''

Ne çok acı var dedirten bir sonu hazırlayan küçük bir parçayla açılıyor film.Tüyleri diken diken eden öyle bir son ki son yarım saat insan acı'dan kıpırdayamıyor.En son Oldboi'de hissettiğim duyguyu bu filmde rahatsız edici biçimde doruklarda yaşadım.hala tüylerim diken diken ve diyecek pek bir şey bulamıyorum.Dokundukça acı veren 'Incendies' , 'şarkı söyleyen kadın' , akıllara zarar bir gerçeğin peşine düşen ikizleri ve oğluyla insanın acı eşiğini zorlayan enfes bir film..İzlediğim en iyi filmlerden Kesinlikle izlenmeli..9/10

'' Bir artı bir hiç bir eder mi , Jeanne? '' hayatım boyunca beni en çok etkileyen sözlerden biriydi..

                                                                     trailer

Filmin girişindeki şarkı

 Şarkı söyleyen kadının söylediği şarkı

11 Ocak 2012 Çarşamba

Gemide


vasat bir film..6/10

Sinek Isırıklarının Müellifi


Barış Bıçakçı'nın son kitabı.Ankara'da toplu konutta yaşayan ve 35 yaşın biyografisinde işini bırakıp yazarlığa geçmek için ideal bir zaman olduğunu düşünen Cemil'in iç dünyasını anlatan , içimizden bir roman 'Sinek Isırıklarının Müellifi'...

Ankara'da yaşayan ya da yaşamış olanların her sayfada kendilerinden bir şeyler bulabilecekleri bir kitap olan 'Sinek Isırıklarının Müellifi' , kısa ve birbirinden ayrık görünen ama hepsi bir yap-boz'un parçası olan bölümlerle Cemil'in iç sorgulamasına tanıklık etmemizi sağlıyor ve bizi dönüp kendi hayatımızı gözden geçirmeye itiyor..Cemil  insanın canını yakacak şeylerden bahsederken 'hiç acıtmayan sinek ısırıklarının müellifi olduğunu' söylüyor ,sanki anlattıklarının okuyucuya bir sinek ısırığı kadar etki edeceğini , kitap bir köşeye konduktan sonra unutulacağını bilerek..

Kaybettiklerimiz , kazanmaya çalıştıklarımız ama neredeyse hiç sahip olamadığımız şeylerin romanı Sinek Isırıklarının Müellifi..

Altı çizilecek onlarca yerden bazıları ;

''Kadınlardan ne çok şey istiyoruz diye düşünüyor Cemil . Bizi affetsinler , memelerini göstersinler ve bize ölümsüzlük versinler''

''Aforizma..hani şu kahvaltıda ekmeğin üzerine sürdüğümüz beyaz ve kıvamlı şey.Sizi beslemez ama tok tutar..''

''Halbuki sadece bedeniz ve bununla başedemediğimiz için ruh diye bir şey icat etmişiz..''

''Dünyamızdaki alışılmışın dışındaki her şeyin açıklanması gerekir ve bu hiç de masum bir gereklilik değildir.Açıklama yaparsınız , neden gösterirsiniz , makul gerekçeler sunarsınız , sonra bir de bakmışsınız tam da sizden açıklama bekleyenlerin dilini kullanıyorusunuz , kendi dilinizi değil.Birilerine açıklama borçluysanız borcunuzu daima kendi dilinizi harcayarak ödersiniz.''

10 Ocak 2012 Salı

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak



Bir Ege kasabasında iki yetim gencin sinemayla ilgili hayallerini , karpuz kabuğundan yapılan gemilere benzeyen hayatlarını konu alan 'Cinema Paradiso' tadında bir film..Ege şivesi çok başarılı,izlediğim en iyisiydi..7/10

5 Ocak 2012 Perşembe


Uzak İhtimal ; ha deyince birinin öldüğü birinin hapse girdiği , bir müezzinin rahibeye aşkı gibi güzel bir konuyu çok basit bir şekilde anlatan , beklentilerin çok çok altında kalan bir film..Olmamış ne yazık ki.. 6/10

4 Ocak 2012 Çarşamba

Bahman Ghobadi



1968 doğumlu, 30 civarı kısa filmi, 5 uzun metrajlı filmi olan iranlı kürt yönetmen.Profesyonel olmayan insanları , halkın ta kendisini filmlerinde oynatan ve onlara öz yaşamlarını oynama fırsatı veren Bahman GhobadiSarhoş Atlar Zamanı (2000) , Marooned in Iraq (2002) , Kaplumbağalar da Uçar (2004) , Half Moon (2006) , Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok (2009) filmlerinin yönetmenidir.Film yapmak için evindeki bütün eşyaları satacak kadar sinemaya kendini adamıştır.




Gobadi, 'Sarhoş Atlar Zamanı' filmi ile 2000 yılı Cannes Film Festivali’nde "Altın Kamera Ödülü", "Genç Sinema Ödülü" ve "Fipresci Ödülü"ne layık görüldü.   .Çekimleri İstanbul'da devam eden 'Gergedan Mevsimleri' filminde Yılmaz Erdoğan , Beren Saat ve Monica Bellucci gibi oyuncuları castına alarak büyük yankı uyandırmıştır.http://www.imdb.com/title/tt1850419/

Kaplumbağalar da Uçar filmini 'diktatör ve faşistlerin politikalarına kurban edilen tüm masum dünya çocuklarına' armağan eden Bahman Ghobadi , sadece İran değil, haksızlığın, zulmün, baskı ve şiddetin hüküm sürdüğü her coğrafyada sesini canı pahasına, sesinin kısılması pahasına yükselten bir yönetmen olarak anılmaktadır.



“ Sarhoş Atlar Zamanı ” ne anlama geliyor? sorusuna :


''Filmi çekerken, karlı dağlar ve diğer tehlikeler karşısında cesur kaçakçılar kadar hayvanların da çok büyük zorluklar çektiklerini fark ettim. Aşırı yük taşımaya ve soğuğa dayanabilmeleri için sahipleri içtikleri suya viski katıyordu. Böylece hayvanlar istemedikleri bir sarhoşluk içinde oluyorlardı'' diyerek cevap vermiştir.




Filmlerine isim verme konusunda hayvanlardan vazgeçmeyen bir  yönetmendir ayrıca ;

  • sarhoş atlar zamanı
  • kaplumbağalar da uçar
  • kimse iran kedilerinden bahsetmiyor
  •  gergedan mevsimi

http://www.bigglook.com/biggcinema/haftaninroportaji.asp?kno=49 -Bahman Ghobadi ile röportaj..


ve bir söyleşi : http://www.youtube.com/watch?v=9mTQrvPNvXc&NR=1

Kaplumbağalar da Uçar


öyküye göre ;  göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış. 

küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar." 

bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...


Agrin'in filmin başında sırtında çocuk ile görülmesi ve bu sahnenin filmin kapağında da yer alması bize kabuğunun hep ona yük olduğu kaplumbağayı hatırlatıyor.Filmin sonunda kaplumbağa yükünü bırakıp uçmaya gidiyor yükseklere,kabuğunu bırakarak..ama yine kabuğu olmadan yaşayamıyor..

Amerika Irak savaşının arefesinde Türkiye-Irak sınırında çoğu çocuk olan ve köhne tanklarda çadırlarda yaşayan kürtlerin ' Ne çok acı var ' dedirten hikayesini anlatıyor film..yöreden bulduğu çocuklardan Oscar'lık oyun çıkartan ve onları filmleri için asistan yaparak övgüyü hak eden  Bahman Ghobadi'  nin doğru çevirisiyle 'Kaplumbağalar da uçabilir' , acı eşiğimize fazlasıyla dokunan , gerçeğin ta kendisi bir film..izlenmeli..



Soundtrack