23 Ağustos 2011 Salı

Andre Gide

                                       ' ben bir başkasıdır'




'...kim olacağımı bilememekten ötürü tasalanıyorum; kim olmak istediğimi de bilmiyorum; ama seçmek gerektiğini pek iyi biliyorum. nereye gitmeğe karar verirsem beni yalnız oraya ulaştıracak olan güvenli yollarda yürümek istiyorum; fakat bilmiyorum, ne istemek gerektiğini bilmiyorum.
kendimde bin bir mümkünün var olduğunu hissediyorum. fakat bunlardan yalnız bir tanesi olmağa rıza gösteremiyorum. ve her an yazdığım her sözün, her yaptığım hareketin, çehremin silinemeyecek yeni bir çizgisini meydana getirdiğini düşündükçe ürküyorum. öyle bir çehre ki, bir seçime varamadığından, onu cesaretle sınırlayamadığından kararsız, şahsiyetsiz, korkak olarak tespit edilecek...
tanrım, yalnız tek bir şey istemeyi ve durmadan onu istemeyi bana ilham et.'
3 ocak 1892
Andre Gide



Andre Gide 22 Kasım 1869'da Paris'te dünyaya geldi.Babası protestan ve köylü kökenli,annesi ise katolikti.Gide henüz 11 yaşındayken Paris üniversitesinde HukukProfesörü olan babasını kaybetti.Ailedeki kadınların etkisi ve annesinin katı otoritesi altında büyüdü ve Bu ölümün onun yazılarına etkisi yadsınamayacak derecede oldu. Bir Kuzey Afrika gezisi sırasında Oscar Wilde ile tanıştı ve ikilinin ilişkileri uzun süre sorgulandı(eşcinsellik açısından).1895'te kuzeniyle evlendi.

     
                ''gerçeği arayanlara inanın.bulanlardan da şüphe duyun''


İsmet Özel'in ''Amentü''sünde Andre Gide'in de ismi geçer.

...meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar, çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, gide meselâ...

                                   
              ''yalnızca deliligin soylettigi ve aklın yazdıgı guzel şeyler vardır''




1925'te en önemli eserlerinden biri olan ve tek romanım dediği 'Kalpazanlar'ı yayımlanmıştır..1924 yılında Corydon adlı homoseksüelliği savunan bir kitap yayımladı, fakat eser ilk etapta kınanmıştır.'Batak,  Pastoral Senfoni, Dünya Nimetleri, Kadınlar Okulu, Dostoyevski'' yazarın diğer eserlerinden bazılarıdır. Dar Kapı 1909′da yayımlanmıştır.1947'de "Korkusuz bir hakikat sevdası ve keskin psikolojik anlayışı ile sunduğu insan sorunları ve durumları hakkındaki, kapsamlı ve sanatsal olarak kaydadeğer yazıları için"  Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.19 Şubat 1951'de yaşamını yitirdi.


                   
                “Dar kapıdan geçiniz, çünkü, insanı yıkıma götüren yol rahat ve geniştir.”






Eşcinsel bi yazar olarak 'aşk'ı güzel ve derinlemesine anlatan Gide, kendi hayatına ait kimi parçaları 'DAR KAPI' adlı romanında yedirerek kendi dünyasındaki sorgulamalarını, aşk ve erdem hakkındaki görüşlerini okurun gözleri önüne sermekten çekinmemiştir. Gide-Madeleine aşkı, Jerome-Alissa aşkında gözler önüne serilmiştir. Tıpkı Jerome gibi o da küçük yaşta babasını kaybetmiş ve aşkla bağlandığı Madeleine romanda Alissa olarak karşımıza çıkmıştır. Hatta romandaki mektuplaşmalar Gide’yle  Madeleine’in yazışmalarının romana aktarılmasıdır.


                                     
                                    "bugün söz, henüz hiç konuşmayana aittir"




Dar Kapı, sohbet havasında bir üsluba sahip bir roman olarak göze çarpar. Olayların gelişimi -özellikle manevi değişimler- mektupla ve günlük aracılığıyla okuyucuya verilir. Kahraman anlatıcı bakış açısıyla-önce Jerome’nin sonra Alissa’nın- kaleme alınmıştır. Olayları yetişkin-Jerome anlatır bize, yıllar sonrasından yıllar öncesine olan bu bakışta aynı zamanda yaşanılan olay, duygu ve izlenimlerin kritiği de vardır. Her ne kadar yaşananları aktarsa da yetişkin-Jerome şunu itiraf eder bize, “Sözleri tam olarak bunlar mıydı? Bunu tam olarak doğrulayamam, çünkü söylediğim gibi aşkımla öylesine doluydum ki, onun bazı sözlerini ancak duyabiliyordum.


                                    
                                    ''açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez''




Eserde Goethe’den, Baudelaire’den, Racine’den, Shakespeare’den ve kimi farklı kaynaklardan(Internelle Consolacion) alıntılar(cümleler, şiirler, ilahiler…)  vardır. Eserin içinde yazar ve şairlerin karşılaştırmaları (Leibiz, Shelley  , Byron, Keats, Hugo, Baudelaire) vardır.




“Yalnız yürümek için yeterince güçlü değil misin? Hepimiz Tanrı’ya tek başımıza ulaşmak zorundayız”




''Alissa’da her nedense Mecnun’dan çok Leyla’dır''. Cinsiyetleri yüzünden değil. Aşka olan yaklaşımlarından, seçtikleri rollerden. Sessizce büyüttükleri aşk, ölümle/kavuşmayla önce/önden giden olmaları, aşklarını sessizlikle/sessizlikte/sükutta yaşamaları… yüzünden. Mecnun’un mecnunluğu, Jerome’nin çevresine aktardığı aşkı, aşkın diğer yanındaysa aşığa duyulan özlemle büyüyen gerçek aşk. Belki aşkın dereceleri Mecnun ve Alissa’da benzer ama yaşayış şekli Alissa’yla Leyla’yı aynı düzleme getirmekte. Sanki bir Doğu masalı/ezgisi/mesnevisi okumuş/dinlemiş gibi oluyor insan bu romanda. Her nedense ilahi aşk, daha çok, Doğu’ya yakışıyor; onun sınırsız, kuralsız, şekilsiz yaşamına. Batı, tıpkı Jerome’nin verdiği tepkiyi veriyor çünkü ilahi aşka, onu küçümsüyor, seviyesini bilimin altına yerleştiriyor ama bir taraftan da onu özlemeye devam ediyor.


          'aşkımla öylesine doluydum ki, onun bazı sözlerini ancak duyabiliyordum.” 




Jeromenin dar kapısı Alissadır ve o kapıdan geçemez. Alissa’nın dar kapısı Tanrı’dır ve o kapıdan geçer. Kimi ferah yolu tercih eder, kimi dar kapı’yı ve bu kapı iki kişinin geçemeyeceği kadar dardır...


''ben de 20 yaşında oldum ve hiç kimsenin bana bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söylemeye hakkı yok''



"...gide'nin ölümünden bir ki gün sonra, mauriac'ın aldığı bir telgraf bizi çok güldürdü. 
telgrafta şunlar yazıyordu: 
'cehennem yok, rahat ol. claudel'e de haber ver.' 
imza: Andre Gide..."

                                
                                 "ihtisam baktigin seyde degil bakisinda olmali"



"tanrim, geceyi bizim icin mi boylesine gizemli ve guzel yaptin? benim icin mi? hava ilik, ayisigi acik penceremden iceri dolmakta. oturmus, goklerin sonsuz sessizligini dinliyorum. butun varliklardan hayranlik duygulari yukselip birbirine karisiyor; sozcuklerle anlatilamayacak bir coskuyla dolu gonlumu alip surukluyorlar sanki. dua ederken bile sakin degilim. eger sevginin sinirlari varsa, bu sinirlari insanlar koymustur tanrim, sen degil! insanlarin gozunde suc olsa da, askimin senin katinda kutsanmis oldugunu soyle."


''yükümüz ne kadar ağır ve zahmetli olursa, ruhumuzu o oranda eğitir ve yüceltir.''



"bırak alaycılığı, bir insanın ölmesini gördüm. hiç de gülünç bir yanı yoktu bunun. korkunu gizlemek için işi şakaya dökmeye çalışıyorsun; ama sesin titriyor, sözde şiirin de iğrenç.
olabilir. evet, ölen bir insan gördüm. bana öyle geldi ki, ölümden önce, bunalım geçince acı köreliyor. ölüm bizi almak için kürklü eldivenler giyiyor. uyutmadan boğmuyor. bizi ayırdığı şey de kesinliğini, varlığını, sanki gerçekliğini önceden yitiriyor. öyle soluk bir evren ki bırakmak fazla üzüntü vermiyor artık, hayıflanacağımız bir şey de kalmıyor.
ben bu yüzden ölmek çok da zor olmasa gerek diyorum, öyle ya, eninde sonunda herkes o yolun yolcusu nasıl olsa. hem yalnız insan yalnız bir kez ölmeseydi, belki de edinilecek bir alışkanlık olurdu. ama ölüm, yaşamını doldurmamış kişi için çok acıdır. din ona; -aldırma, öbür tarafta başlar her şey, ödüllendirileceksin dese de boşuna. yaşamaya bu dünyada başlamalı."...


1 yorum:

  1. bu kitabin beklenenden daha az ilgi gormesi beni hep aglatmistir.

    YanıtlaSil