26 Eylül 2011 Pazartesi

Bir Zamanlar Anadolu'da



Gri yaşamların filmi...


Keskin'de işlenen esrarengiz bir cinayet..Her memurun,savcı,polis muhtar hatta morgcu'nun bir şekilde görevlerinden şikayetleri,Anadolu memurunun gerçekleri,hayatlarındaki anlamsızlık ve tekdüzelik,bir zamanlar Anadolu...



Fotoğraf gibi sahnelerle,görselliğin doruğunda Anadolunun ücra bir ilçesinde(Keskin) işlenen bir cinayetin doktor polis ve savcıyla 12 saatlik soruşturma ve cesedi arama süreci.Ağır ilerleyen sahnelerin ince ince işlenerek çekildiğini geçen her dakika izleyiciye hissettiren Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'dası foto-roman türü  filmlerden..


Anlattığı hikaye baz alındığında ilk başlarda 157 dakika biraz fazla gibi gözüksede,görsellik,foto-roman türü filmler söz konusu olduğunda akla ilk gelen yönetmenlerden olan Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da bittikten sonra hiç sıkmayıp üstüne üstlük damakta o buram buram sanat kokan sahnelerin nefis tadını bırakıyor..



American Beauty'de Ricky'nin Jane'e, çektiği en güzel sahneyi göstermesi gibi Nuri Bilge Ceylan bizlere ağaçtan düşen elmanın dereye yuvarlanışını,tarlararı yakan farları ve daha nicelerini anlatıyor,yaşatıyor hissettiriyor.O Ricky oluyor,izleyenler Jane...



Sahneleri gereğinden fazla uzatmış,gereksiz ayrıntılar verilmiş diye eleştirenlere cevabı Nuri Bilge Ceylan'ın günlüğünden bu film için alınan kısımlar ortaya konan titizlikle,veriyor...:


Bir zamanlar Anadolu’da kurgu günlüğü 

Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ kurgu günlüğünden bir bölüm...


22 Aralık 2009, Salı 
Çekimler biteli yaklaşık on gün oldu. Tam sekiz haftalık bir çekim sürecinden sonra birden normal hayata geri dönmek, daha önce önem verilmeyen gündelik ritüellerin adeta bir rüya gibi yaşanmasına neden oluyor. Seslerin görüntülerle eşlenmesinde birtakım sorunlar çıktığı için çektiğimiz malzemenin kurguya hazır hale getirilmesi biraz zaman almış.

1 Ocak 2010, Cuma 
Yeni yıla girdik. Bugün öğleden sonra normalde pek yapmadığım şekilde, adeta yılların yorgunluğuyla, yatağa uzandım. Öylece elbiselerimle birkaç saat uyuyakalmışım. Gözlerimi açtığımda çok tuhaf hissettim. Deyim yerindeyse, yeni bir algılama biçimine uyanmışım gibi geldi. Öyle güzeldi ki. Sessizliğin içinde gözümün önünde flu bir şekilde hareketsiz duran odamın nesneleri beni sonsuz bir şefkatle kuşatıyor gibiydi. Beynimde farklı bir algılama düzeyinin kapıları aralanmış gibiydi. Bir saat kadar daha orada öylece gözlerim açık olarak yattım. Algılarım o kadar açıktı ki. Bu açıklık hayattan öyle derin bir haz almamı sağlıyordu ki. Hayatın bir şekilde yavaşlaması algılama gücümüzü nasıl da arttırıyor. Algılarımızın keskinliğini arttırmak için hayatımızın temposunu düşürmemiz gerektiği aşikar. Neden yavaş tempolu filmleri sevdiğim ve böyle filmler yapmak istediğimin nedenleri de buralarda yatıyor zaten.

5 Mart 2010, Cuma 
Komiserin tiradı ile ilgili malzemeyi inceledik. Tek plan olarak mümkün görünmüyor. Her çekimin bir yerlerinde mutlaka hatalar var. Metne hakim olunmadığı bir şekilde belli oluyor. Arada karşı açı doktoru girmek de kurtarma operasyonu gibi görünecek. Ertesi gün tekrar bu sahneyi çekmeye devam etmediğim için kendime kızdım. Sahnenin henüz hallolmamış olduğunu çekim sırasında görememiş olmam affedilir gibi değil. Yılmaz’ın tipinin artık çok değişmiş olması sebebiyle ek çekim yapmak da mümkün değil. Onun yerine bu bölümde son çare olarak komiserin tiradı sırasında, babasına ve çocukluğuna ait fotoğraflar koymayı deneyeceğiz. Yılmaz’ı arayıp çocukluk fotoğraflarını istedim. Ama sonuçta benim bir şeyler çekmem ya da hazırlamam gerekecektir herhalde. Birtakım denemeler yaptık. Olabilir belki.
Akşam Ayaz’ı bir yerlere götürdüm. Yolda biraz sessizlik olunca bana “Baba, şimdi ne üzerine konuşalım,” diye sordu. Dalgınlaştığım için suçluluk duyup hemen onunla tekrar konuşmaya başladım.

3 Haziran 2010, Perşembe 
Bugün kurgunun üçüncü versiyonuna noktayı koydum. 2 saat 37 dakika. Biraz uzun gözüküyor ama sinsi sinsi bu filmin biraz uzun olmasını da istiyorum galiba. Daha ne kadar kısalır bilemiyorum artık. Son dört gündür Ebru ve Ayaz’ın Ankara’da olmasından da faydalanarak gece gündüz çalıştım. Artık Temmuz başında kurguyu kilitleyip online kurguya girmek istiyorum. Tarihleri keyfilikten kurtarmak için bugün Zeynep’e İmaj ile konuşup Temmuz başına İmaj’ı fikslemesini istedim. Yoksa bu iş sonsuza gidecek.. 



Filmin ismini de göz önüne aldığımızda ustalıkla ortaya konulan Anadolu gerçeği izleyeni bir zamanlar Anadolu'ya götürmekle kalmıyor onu buram buram yaşatıyor.Ceceli muhtarının savcıdan köy için istekleri;savcı, polis ve doktorun gecenin bir yarısı bile olsa büyük bir saygıyla ağırlanmaları,mahsüllerinden ikramları,Yılmaz Erdoğan'ın ustaca kotardığı İç Anadolu şivesi,Keskin pazarından seçilip oynatılan yöre insanları,susuz kurak bir yer olan İç Anadolu çeşmeleri ve aklıma gelmeyen birçoklarıyla bir 'Anadolu' hikayesi anlatıp hüzünlendiriyor,yer yer güldürüyor ve içten içe geriyor.


Sanatsal filmlerde çoğu kez rastladığımız filmi tam bir son havasında bitirmek yerine izleyecinin kafasında istediği şekilde bitirmesine olanak sağlama alışkanlığı ,ör: Çoğunluk(2010)-Seren Yüce, bu filmde de göze çarpıyor.Otopsi sahnesiyle biten filmde zanlının akıbeti,doktorun gri hayatı gibi noktalar uçları açılarak izleyiciye salondan çıktıktan sonra bile filmi aklında devam ettirme,tamamlama şansı tanınıyor.


Filmde katili oynayan Fırat Tanış'a da bir parantez açmak gerekirse,filmde en az konuşan ama jest ve mimikleriyle en az sustukları kadar konuşan  'Kenan' Nuri Bilge Ceylan'ın oyuncu seçiminin ve seçtiği oyuncudan en iyi performansı almanın bir örneği olarak katili adeta içimizde yaşatıyor.


Filmin hemen başında yoğurt üzerine süren anlamsız tartışma Pulp Fiction ve Reservoir Dogs'ta gördüğümüz anlamsız muhabbetleri andırıyor ve Nuri Bilge Ceylan'ın filmografisinde Quentin Tarantino etkisini gözler önüne seriyor.


Film için Keskin'in seçilmesinin de alelade bir tercih olduğunu söyleyemeyiz.Şöyle ki,Keskin,ölüm oranının çok yüksek olduğu ve belki de bir ağır ceza mahkemesi kurulmasını gerektiren bir ilçedir.Köylerinde yaygın olmakla birlikte herkes silah sahibidir ve hatta kalaşnikof bulunduranların sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur.(Filmde Arap'la doktorun diyalogunda değiniliyor bu duruma).Bir Keskin gerçeği,Anadolu gerçeği filmi ortaya çıkartmıştır.

Bir ara herkesin cesedi ,cinayeti unutup muhtarın güzel kızını süzmesi,ondan bahsetmesi NBC'nin umutsuz filmografisine anlatılmaya çalışılan umursamazlığa,hazin bir örnek gibi..



Bir satır arası filmi olarak karşımıza çıkan 'Once Upon a Time in Anatolia' izlenmeye değer yapımlardan..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder